T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / SULTANGAZİ - Mevlana Ortaokulu

Haberler

Haz

Uçan Balonlar Anasınıfı Ramazan Bayramı tebrik etkinliği ile bayram sevinci ve heyecanı bugünden yaşayarak çeşitli motifler tasarladılar.

Haz

Okulumuz bünyesinde öğretmenlerimiz, velilerimiz ve öğrencilerimiz arasındaki dayanışmayı ve sosyal kaynaşmayı arttırmak amacıyla mübarek Kadir Gecesi'nin bereketli akşamında " Ramazan İftar Akşamı Buluşması " ile kurulan sofralar taçlandı.Düzenlediğimiz kaynaşma ve birlik olma davetimizde toplam 100 kişilik misafiri ağırlayarak mutluluğumuzu paylaştık. Davetimize katılım gösteren öğretmen, veli ve öğrencilerimize çok teşekkür ediyoruz.

May

Öğrencilerimiz model yapım etkinliği ile yaratıcılık becerileri ve düşünme becerilerini geliştirerek nohutlar ve çöp şişler yardımıyla geometrik şekillerden oluşan modeller tasarlıyor.

May

2. gün Oyun ve Fiziksel Etkinlikler Sultangazi Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği miniklerimiz doyasıya eğlenerek oyunların keyfini çıkardılar.

May

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) yapılan protkol gereği öğrencilerimizde ve toplumda milli ve kültürel değerler yönünden farkındalık oluşturmak,kültürel, sosyal ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunmak, öğrencilerin hayal gücünün gelişmesine imkan sağlamak, anı kültürü oluşturmak ve çevresine daha duyarlı bireyler yetiştirmek amacıyla "Sinema İzlemeyen Kalmasın" sinema günü etkinlikleri gerçekleştiriliyor.

Sinema etkinliğine katılan 2.sınıf öğrencilerimiz "Sinema İzlemeyen Kalmasın" sloganı ile katıldıkları etkinlikten büyük keyif alarak okulumuza dönerek güzel bir güne imza atıp güzel anılarla dolu bir gün geçirdi.

May

Öğretmenimiz Esra ÇETİNBAŞ'a göre kutsal ayımız Ramazan'da düzenlediğimiz "Karagöz ile Hacivat" etkinliği kültürümüzün en önemli parçalarından biri. Bu yüzden öğrencilerinin de Karagöz ile Hacivat´ı daha iyi tanımalarını çok istiyor. Onları, her zaman çocukların eğitimi için başvurulabilecek hem öğretici hem de eğlenceli bir görsel eğitim-öğretim aracı olarak gördüğünü belirtiyor.

Esra ÇETİNBAŞ konuşmasını şöyle sürdü: "Biz sınıfça figürleri beraber yaptık ve oynattık hepsi de çok büyük zevk aldılar. Hem de anlatmak istediğimiz konuları eğlenceli bir şekilde onlara sunmuş olduk. Figürlerin yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta renklerdir. Karagöz´de koyu kırmızı renkler hâkimdir. Hacivat ise hâkim renk koyu yeşil olarak boyanmalıdır. Öğrencilerim evde  bulabildikleri malzemeleri okula getirdi. Kutudan ve birkaç kumaş parçasından sahne yaptık. Kuklalarımızı yazıcıdan çıkardıktan sonra kartondan boyayarak yaptık. Çöp şişler yardımıyla oynattık. Öğrencilerim hem eğlendi hem de öğrendi."

May

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) yapılan protkol gereği öğrencilerimizde ve toplumda milli ve kültürel değerler yönünden farkındalık oluşturmak,kültürel, sosyal ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunmak, öğrencilerin hayal gücünün gelişmesine imkan sağlamak, anı kültürü oluşturmak ve çevresine daha duyarlı bireyler yetiştirmek amacıyla "Sinema İzlemeyen Kalmasın" sinema günü etkinlikleri gerçekleştiriliyor.

Sinema etkinliğine katılan  öğrencilerimiz "Sinema İzlemeyen Kalmasın" sloganı ile katıldıkları etkinlikten büyük keyif alarak okulumuza dönerek güzel bir güne imza atıp güzel anılarla dolu bir gün geçirdi.

May

Oyun ve Fiziksel Etkinlikler Sultangazi Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği miniklerimiz doyasıya eğlenerek oyunların keyfini çıkardılar.

May

1) ZEKİ İNSANLAR İNATÇIDIR!

Zeki insanlar asla yılmazlar ve asla pes etmezler. Bildiklerinin arkasından ölüme kadar giderler ve sonuna kadar bildiklerini savunurlar. Gerekirse büyük bir kalabalığı karşılarına alabilirler.


2) ZEKİ İNSANLAR HEM CİDDİDİR HEMDE OYUN SEVERDİR!


İşlerine hem disiplinle hem de oyun oynar gibi yaklaşırlar. Yaptıkları işi çok ciddiye alırlar. Ancak aynı zamanda onu bir oyun gibi görerek ondan zevk almaya bakarlar. Hem gerçek dünya ile bağlarını koparmazlar hem de hayal dünyası içinde yaşarlar. Fantastik hayaller kurarlar ve çoğu buluş bu fantastik hayallerden çıkar.

3) ZEKİ İNSANLAR ÇOK DOĞAL DAVRANIRLAR!

Zeki insanlar oldukça doğal dururlar. Hem zekalarını belli ederler hem de çocukça hareket ederler. Bu yüzden gerçekten zeki olup olmadıkları sıklıkla sorgulanır. Hatta zeki insanların zeki oldukları toplum tarafından çok zor anlaşılır.


4) ZEKİ İNSANLARIN YÜKSEK ENERJİLERİ VARDIR!

Çok büyük bir fiziksel enerjiye sahiptirler. Fakat bu doğuştan gelen bir enerji değildir. Adapte olduğu konuyu tamamlama bilinci oldukça gelişmiştir. İrade ve kalp koordineli olarak bu enerjiyi karşılayarak zeki insanın istediğini tamamlamasına yardım eder.


5) ZEKİ İNSANLAR NAZİKTİRLER!

Zeki insanlar nezaket kurallarına uyarlar. İnsancıl yönleri fazladır ve karşısındakine değer verirler. Duyguları çok yoğundur. Zeki insanların mantıksal gelişimleri aynı zamanda duygusal gelişimlerini de etkilemiştir. Sanıldıkları gibi duygusuz insanlar değillerdir, hatta duyguları diğer insanlara oranla çok daha fazla derindir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: https://www.ogretmensitemiz.com/ilginc/zeki-insanlarin-sahip-oldugu-en-belirgin-5-ozellik-h8447.html

May

Türk kültürünün en önemli eğitim-öğretim araçlarından birisi de atasözleridir. Atasözlerimizle bir duyguyu, bir düşünceyi ya da bir yargıyı uzun uzun anlatmak yerine tek cümle ile özetleriz. Örneğin, çocuğun davranışlarını, ahlakını, akademik başarısını belirlemede, çocuğun çevresi ve arkadaş grupları oldukça etkilidir. Bu durumu:

"Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

Körle yatan şaşı kalkar.

Üzüm üzüme baka baka kararır.

Sarı öküzün yanında duran; ya huyundan ya tüyünden kapar." atasözleri örnekler.

Bu atasözlerinde de görüldüğü gibi sosyal çevre, arkadaş ve bu kişilerle yapılan etkileşimler, bireylerin yaşam, geçim ve düşün biçimlerini doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Bu konuda atasözlerine paralel olarak bilimsel çalışmalar şu sonuçlara ulaşmaktadır:

Michael Kramer ve Dan Levy adlı iki iktisatçı 2003 yılında rasgele seçilen birinci sınıf öğrencilerinin genel not ortalamasını inceledi. Bunun yanında bu öğrencilerin lisede ne kadar alkollü içki tükettiklerine de baktılar. Durumu cinsiyet açısından da incelediler. Lisede çok içki içen bir gençle aynı odada kalan erkek üniversite öğrencisinin notları, lisede ağzına içki koymayan bir oda arkadaşıyla kalan üniversite öğrencisine göre çeyrek puan düşüktü. Başka bir anlatımla, genel not ortalaması 80 olacakken 60 ya da 75 olacakken 58 oluyordu. Üniversite öncesinde çok içki içen bir öğrenci, kendisi gibi bir öğrenciyle odasını paylaştığındaysa notları 1 tam puan düşüyordu! Bu fark, öğrencinin iyi bir tıp fakültesine gitmesiyle hiçbir tıp fakültesine gitmemesi arasında ince bir çizgiyi oluşturmaktadır. Kız öğrenciler üzerinde yapılan araştırma da ise, içki içen oda arkadaşının öğrencinin başarısına hiçbir etkisi olmadığı görülmüştür (akt. Nisbett, 2015, s. 54).

Bu araştırmanın sonuçları, kültürümüzdeki atasözlerinin doğruluğunu teyit etmektedir. Alkol alan öğrenciler birbirilerini etkilediği gibi, cinsel saplantısı olan, sapık davranışlar sergileyen, davranış bozukluğu olan öğrenciler de çevrelerindeki kişileri olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Bu aşamada olumlu davranışları olan, dürüst kişiler de çevrelerini olumlu yönde etkilemektedir. Bu sebeple, çocukların etkileşim içerisinde bulunacağı sosyo-kültürel çevrenin kontrol edilmesi ve çocukların daha iyi örneklerle karşılaştırılması, onların yaşam tercihlerini belirlemede etkili rol oynayacaktır.

Bu araştırmada ilginç olan nokta ise, kız öğrencilerin, oda arkadaşlarından etkilenmemesi ve bu durumun başarılarına, yaşam tercihlerine yansımamasıdır. Kız öğrencilerin oda arkadaşlarından etkilenmeme nedeni ne olabilir? Cevap ise; kız öğrencilerin tercihlerinin genelde benmerkezci olması ve kız öğrencilerin başka bir kız öğrenciyi kendisi etkileyen bir birey olarak görmemesidir. Erkek öğrenciler, kız öğrencilere göre daha fazla grup yönelimli, kız öğrenciler ise daha az arkadaş grubu yönelimlidir. Erkek öğrencilerin geniş arkadaş grupları, kız öğrencilerin ise iki ya da en fazla üç kız arkadaşından oluşan küçük grupları vardır. Aynı zamanda, Kraliçe Arı Sendromu'nda da görüldüğü gibi başka bir kadının popülerliği ya da baskınlığına her kadın tahammül edememektedir.

Sosyal çevre tarafından izlenmek bireylerin başarıları üzerinde etkili mi? Bu konuda ilk araştırmayı yapan kişilerden birisi Norman Tripplet'tir. Tripplet, bisiklet yarışçılarının zamana karşı yaptığı yarışlarla başka bisikletçilere karşı yaptıkları yarışları inceledi ve bisikletçilerin başka yarışçılara karşı yaptıkları yarışlarda zamana göre daha başarılı sonuçlara ulaştıklarını saptadı. Bu araştırmadan hareketle, bireylerin başkalarına karşı yaptıkları mücadelelerde daha fazla çaba gösterdikleri, canla başla mücadele ettikleri söylenebilir. Ayrıca kendilerini seyreden birileri olduğunda da aynı gayreti sergiledikleri görülmektedir. Bu gayretle bağdaşan "Sosyal kolaylaştırma etkisi" sadece insanlarda değil, köpek, balık, kurbağa, keseli sıçan ve armadillolarda bile gözlenmektedir. Bir örnek verirsek; hamamböcekleri ile hayatınızın bir evresinde karşılaşmışsınızdır. Özellikle üçüncü sınıf otellerin banyolarında sıklıkla görülür. Konuyla ilgili araştırma yapan sosyal psikolog Robert Zajonc, karanlık bir odaya hamamböceklerini koydu. Işığı yaktığı anda hamamböcekleri saklanacak yer aramaya başladılar. Eğer ortamda başka bir hamamböceği varsa, hamamböceklerinin hızı daha da artmaya başladı. Araştırmada ilginç olan, hamamböcekleri için oluşturulan tribüne hamamböcekleri bırakıldığında, sahada olan hamamböceği daha hızlı hareket ediyordu (akt. Nisbett, 2015, ss. 52-53). Seyircinin olması, izlenmek ve izleyici karşısında bulunmak, daha fazla mücadele yapmada etkili olmaktadır. Bu durumu okullara uyarlarsak; okullarda öğrenciler izlendiğinde, toplu etkinliklerde, yarışmalarda, proje sunumlarında yarışmaya dayalı oyunlarda daha fazla özveride bulundukları, daha fazla mücadele ettikleri görülmektedir. Bu durumun sebepleri arasında sosyal yapının etkisi olduğu kadar, mahcup olmama, utanmama gibi düşüncelerin de etkisi vardır. Özellikle düşük bağlamlı bireyci kültürlerde sosyal çevrenin etkisi azalırken, yüksek bağlamlı toplumcu kültürlerde bu bağ daha da artmaktadır. Bu sebeple toplumların eğitim üzerinde yarattığı etki incelenirken, toplumun kültürel yapısı, doğurguları ve sonuçlarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Çocukların dünya görüşleri, siyasi tercihleri üzerinde en çok etkili olan faktör nedir? sorusunun cevabını düşünelim. Çocukların siyasi ya da dini inançlarında aile, mahalle, etnik kimlik, okul çevresi ve etkileşim içerisinde bulunduğu çevre etkili olur. Konu hakkında iktisatçı Amy Liu ve arkadaşları 148 yüksekokul ve üniversitede öğrenciler arasında bir araştırma yaptı. Araştırmanın örneklemine giren üniversiteler arasında ayrım yapılmadı. Araştırma sonucunda, kendini liberal veya aşırı solda gören gençlerin sayısının, birinci sınıftan son sınıfa %32'lik bir artış kaydettiğini saptadı. Kendisini sağcı ya da muhafazakâr olarak nitelendiren öğrencilerin oranı ise %28 düzeyinde azaldığını tespit etti. Marihuana kullanımının serbest olması, eşcinsel evlilik, kürtaj, idamın kaldırılması, zenginlerden daha fazla vergi alınması gibi sorunlar, üniversite öğrencilerinin sol görüşe yönelmelerinde etkili olmaktadır (akt. Nisbett, 2015, s. 55). Bu araştırma Türkiye'de yapılmış olsaydı benzeri sonuçlara kısmen ulaşılsa da, öğrencilerin siyasi tercihlerinde üniversitenin yapısı, kültürü, bulunduğu il ve öğretim üyelerinin etkisi daha bariz şekilde ortaya çıkabilirdi.

Sonuç olarak öğrencilerin tercihlerinde etkili olan değişkenler önem sırasına göre dizilip bireysel farklılıklar göz önüne alındığında, en fazla arkadaş - akran grubunun etkili olduğu, aynı evde ya da aynı odada birlikte yaşamanın da hem tüketim tercihlerini hem de akademik başarılarını etkilediği görülmektedir. Bu aşamada gençlerin sosyo-kültürel çevrelerinin dizayn edilmesi, olumlu çevre faktörlerinin yaratılması gerekmektedir. Aksi taktirde şiddet, uyuşturucu ve alkol kullanımı gibi istenmeyen durumların engellenmesi zorlaşmaktadır. Ancak, sürekli izlenme ile daha fazla çaba sarf etme arasındaki ilişkinin yüksek olması ile bağlam arasındaki ilişkinin varlığının göz önünde tutulması gerekir. Bireyci kültürlerde rekabet önemlidir. Toplumcu kültürlerde Japon toplumunda olduğu gibi daha çok iş birliği ve dayanışma kültürü ön plandadır. Birey "ben" değil, "biz" algısıyla hareket ettiğinde iş birliğine dayalı öğrenme kültürü ön plana çıkmaktadır. Bu konuda en başarılı olan ülkelerin başında Finlandiya gelmektedir. İş birliğine dayalı öğrenme uygulamalarının, Finlandiya'nın PISA ve TIMSS başarısında etkili olduğu ısrarla vurgulanmaktadır. Rekabetçi kültürlerde kazanan ve kaybeden varken, iş birliğine dayalı kültürlerde birlikte öğrenme ve birlikte üretme vardır. Öğrenme sürecinde izleyenlerin olması kaygıyı, korkuyu artıracağı ve sadece başarmaya odaklanma sağlayacağı için, öğrenme kısa süreli olarak kalacak, uzun süreli, kalıcı öğrenme ortaya çıkmayacak ve pozitif transfer yapılamayacaktır.

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu

 

 

 

 

 

 

Kaynak: https://www.ogretmensitemiz.com/egitim/sosyalcevrevebasariiliskisih8423.html

 

May

Öğretmenimiz Fatma BAYRAK´a göre dünya popülasyonu arttıkça tüketim de artıyor. Bu da atık hacminin büyümesine neden oluyor. Hem kaynakların daha az tüketilmesini sağlayarak çevreye daha az zarar vermek hem de atıkları ekonomiye kazandırmak için geri dönüşüm kaçınılmaz bir hal alıyor.

Sınıf olarak geri dönüşüm etkinliği düzenleyerek ellerindeki, atık madde, kapsamına giren ve dönüştürülebilir özelliklere sahip atıkları değerlendirerek günlük hayatta kullanabilecekleri nesne dönüştürerek kendi icat ettikleri tasarımlarlar da çevreye  katkıda bulunuyorlar.

May

İstanbul, Asya ile Avrupa kıtaları arasında yer alan doğal güzellikleriyle ünlü bir kenttir. Tarihi M.Ö. yedinci yüzyıla kadar uzanır. Şehir, M.Ö. 657 yılında Megaralılar tarafından kurulmuştur. M.Ö. dördüncü yüzyılda İskender tarafından fethedilen şehir M.Ö. üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından alınmış. M.Ö. 330 yılında İmparatorluğun başkenti olan Byzantion'a, bu kez de Konstantinapolis adı verilir. M.Ö. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantinapolis, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur.

1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti, yavaş yavaş büyüyerek gelişti. Anadolu ve Rumeli'de genişlemeye devam etti. Anadolu ve Rumeli'deki topraklarımızın arasında kalan Bizans, mutlaka alınmalıydı. Bu amaçla şehir, Osmanlılar tarafından birkaç defa kuşatıldı. Ama alınamadı.

1453 yılında, Padişah II. Mehmet, hocası Akşemsettin'in de teşvikiyle İstanbul'a yeni bir saldırı düzenlemeye karar verdi. Önce, Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Anadolu Hisan'nın karşısına Rumelihisan'nı yaptırdı. Edirne'de döktürdüğü balyemez adı verilen büyük toplarla savaşa hazırlandı.6 Nisan 1453 günü, Osmanlı ordusu Bizans surları önüne geldi. Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'i zincirle kapatarak Osmanlı Ordusu'nun şehre denizden girmesini önledi. 11 Nisan günü kuşatma tamamlandı ve top ateşi başladı. Yirmi gün süren top ateşinden kesin bir sonuç alınamadı. Şehrin denizden de kuşatılması gerektiğini düşünen II. Mehmet, bir gece yetmiş parça gemiyi karadan yürüterek Haliç'e indirdi.
Bizanslılar, sabahleyin Osmanlı Donanması'nı Haliç'te görünce büyük bir korkuya ve paniğe kapıldılar. Haliç'ten ve karadan yapılan top atışlarıyla surlarda gedikler açıldı. Bunun üzerine, 29 Mayıs günü bir genel saldırı düzenlenmesine karar verildi. Hocası Akşemsettin II. Mehmet'e cesaret veriyor; Hz. Peygamberin, "Konstantin elbet fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne iyi komutan ve onun askerleri ne güzel askerlerdir" sözüyle müjdelenen komutanın kendisi olduğunu söylüyordu. Bu inançla 29 Mayıs günü son taarruz başladı. Çok kanlı ve zorlu bir savaştan sonra birçok şehit verildi. Bu şehitler arasında, Bizans surlarına Türk bayrağını diken Ulubatlı Hasan da vardı. Nihayet, Mayıs 1453 Salı günü, İstanbul fethedildi.

İstanbul'un fethi, hem Türk tarihi için hem de dünya tarihi için önemli bir olaydır. Türk tarihi için önemi İstanbul'un fethiyle, Osmanlıların, Balkanlardaki ilerlemelerine engel olacak hiçbir gücün kalmamasıdır. Avrupa'da ilerleyişini sürdüren Osmanlı Devleti, büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Dünya tarihi bakımından ise, İstanbul'un fethi, Orta Çağ'ın kapanıp Yeni Çağ'ın açılmasına sebep olmasındandır. İstanbul, 29 Mayıs 1453 tarihinden 23 Nisan 1920 tarihine kadar Osmanlı Devleti 'nin başkenti olmuştur. Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29 Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle bu yıl 566.yıldönümünü kutluyoruz.

 

May

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sınıf geçme yönetmeliğinin gözden geçirildiğini belirterek, "Yani ben ortalamayı tutturdum ve dolayısıyla geçiyorum gibi bir kolaylığı bundan sonra çok fazla gündemde tutmamak istiyoruz" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sınıf geçme yönetmeliğinin gözden geçirildiğini belirterek, "Yani ben ortalamayı tutturdum ve dolayısıyla geçiyorum gibi bir kolaylığı bundan sonra çok fazla gündemde tutmamak istiyoruz" dedi. Bakan Selçuk, dün TRT Haber canlı yayınında yeni ortaöğretim modeliyle ilgili soruları yanıtladı.

Bakan Selçuk, özetle şöyle dedi: "Temelde sınıf geçmek eğer çok kolay olursa, dört işlem bilmeden lise bitirilebilir. Böylelikle giderek ülkenin öğretimsel düzeyi düşmeye başlar. Üniversite sınavlarında da yapılan net sayıları azalır. Bir öğrenci belirli derslerden yüksek not alarak, hiç öğrenmediği derslerden geçiyorsa, diyelim ki 6 tane zayıfı var ve geçiyorsa, bunu problem olarak görmememiz bir problem. Çocukların derslerini belli bir düzeyde öğrenene kadar onlarla muhatap olması lazım. Yani ben ortalamamamı tutturdum ve dolayısıyla geçiyorum gibi bir kolaylığı bundan sonra çok fazla gündemde tutmamak istiyoruz. Bunun çalışmalarını yapıyoruz. Öğrenci sınıfta kafasını sıranın üstüne koysa ve 'Ben zaten geçeceğim, öğretmenim sen işine bak' derse. Biz öğretmenin sınıftaki gücünü, itibarını da dikkate almak zorundayız. Ayrıca öğrenci başta geçmeyi garantilediyse orada bir öğrenme atmosferi oluşmuyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: TRT Haber

May

May

Öğretmenimiz Fatma BAYRAK, çocuklarımızın doğayı hissederek, dokunarak, koklayarak ve işiterek farklı deneyimler yaşama fırsatı bulması çok önemli olduğundan onların bedensel ve zihinsel gelişimlerinin olumlu yönde desteklemesi amacıyla bugün onlarla bitkiyi tanıma onun bakım sorumluluğunu alma becerilerine dair çalışma yaptıklarını her öğrencisinin kendi bitkisini edinerek onu tanıma ve yetiştirme görevini edinmesinin gerekli olduğunu söylüyor.

Fatma BAYRAK'a göre çocuklar yaparak, deneyerek öğrenmekten çok zevk alır ve daha kolay öğrenir. Doğa çalışmaları ile çocuk tüm bedeni, duyuları ile öğrenmeye katılmış olur. Çocuğa neyi yapacağını, nasıl yapacağını ya da neyi öğrenmesi gerektiğini öğretmek yerine bu çalışmalarla kendi kendine öğrenmesi desteklenmiş olacağını belirtiyor.